Sene 1982 olmalı. Mithatpaşa Caddesi’nde 28 No’lu binanın 8. katındaki Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin bize ayırdığı bir odasını YARIN’ın bürosu olarak kullanıyorduk (zamanla yüzsüzlüğe vurup önce salonu sonra da diğer odaları işgal etmiştik). Bu arada bizim çalıştığımız dairenin karşısındaki, kapısı mühürlü (12 Eylül’ün mührü) dairenin TÜTED’in kapatılan merkezi olduğunu öğrenmiştim.

Bir gün büroda yalnızken karşı daireye birilerinin girdiğini farkettim. Kapının mührü kırılmış, yarı açıktı, ben de içeri girdim. İçerde apartmanın nedense genellikle aramızın iyi olduğu kapıcısı ile iki devlet memuru vardı. Karşı daireden olduğumu, sesleri duyunca merak edip içeri girdiğimi söyledim. Onlar da hiç bir şey demeyince içerde dolaşmaya başladım. Sözcüğün tam anlamıyla her yer her yerde idi. Dosyalar, daktilolar, kalem kağıtlar, camı kırılmış çerçevelerde resimler, afişler vb. her yerde yığın halinde duruyordu. Çok üzülmüş ve 12 Eylül’ün ne anlama geldiğini bir kez daha anlamıştım. Bir yandan da, aslında ‘biz’e ait olan bu materyali nasıl edip de karşı daireye aktaracağımı düşünmeye başlamıştım. Öncelik afiş, fotograf vb. belgelere verilmeliydi. Ayrıca o dönem bir top kağıda, bir daktilo şeridine muhtaç YARIN için epey de kırtasiye malzemesi vardı… Bu arada mutfakta bir çiviye takılı anahtar çiftini farkettim. Oradakilerin farkında olmadığından emin olduğum ve dairenin giriş kapısının olabileceğini düşündüğüm bu anahtarları avucumun içine aldım. Bir de yerde duran, Necdet Bulut hocanın çerçeveli resmini, oradakilere ‘bu bizim hocamızın resmiydi, alıyorum’ diyerek aldım. Oraya o gün muhtemelen bürokratik bir takım görevleri yerine getirmek için gelmiş olan insanlar buna hayır dememişlerdi. Çıktım, daha sonra onlar da çıkıp, kapıyı kilitlediler ve gittiler.

Bir gün bekleyip, bürodaki arkadaşlara da olayı anlatarak, ertesi gün denedik anahtarları. Ama kapı açılmadı. O iki anahtar aslında kimbilir nereye aitti. Böyle bir anı işte. Necdet Bulut Hoca’nın fotografı YARIN’ın (daha doğrusu Çağdaş Gazteciler Derneği’nin) en güzel duvarında asılı durmaya devam etti. Sonra biz Hanımeli Sokak’a gittik.

Aykut ağbiye, arşiv çalışmasına emek veren herkese sonsuz saygılar.